1 Ocak 2012 Pazar

Bir başka göçmen kuş

Aklıma Janet Frame'in Grace Cleave kılığında bir göçmen kuşa dönüştüğü otobiyografik Towards Another Summer romanının gelmesi tesadüf değil sanırım, çünkü Barış Bıçakçı'nın romanını okurken de Bıçakçı'nın Cemil'i değil kendini anlattığını düşünmekten alamadım kendimi. Sinek Isırıklarının Müellifi için bu hissiyat ne denli yerinde bilemiyorum, ama otobiyografik romanlar -samimiyetinden olsa gerek; James Baldwin'in Go Tell It on the Mountain'ını düşünmek bile tüylerimi diken diken etmeye yetiyor - benim için sanki kırılıp dökülecek nadide bir parçaya dönüşüyor, yazarlarından söz ederken içim titriyor.

Cardamom'un evindeki buluşmaya giderken, yazma eylemini 'karman çorman hissedişin tane tane çözüleceğini, yeniden, bu kez mükemmel bir düzen içinde bir araya geleceğini ve hayatın anlama kavuşacağını hayal etmek' olarak tasvir eden Cemil'in hayatının son dokuz senesinde kendini adadığı meseleye hiçbir çatlak, sızıntı olmaksızın vakıf olduğumu düşünüyordum. Sinek Isırıklarının Müellifi her birimizi farklı yerinden ısırmış olacak ki tartışma çok hararetli ilerledi, birbirine sürtünen fikirlerimiz alev aldı. Buluşmamız şahsen bende belki hafif bir sızıntı yarattı, fakat kitapla ilgili düşüncelerim, toplu konutlar gibi, dimdik ayakta duruyor.

Cemil'in, ya da Bıçakçı'nın anlattığı hikayede bir leitmotif, tekrarlayan bir durum var: Bir bütünken dağılış ya da dağınık parçaların toparlanmasıyla yeniden varoluş. Kırk beşine gelmiş bir adam, ana rahmini andıran küçücük bir eve kapanmış ruhsal söküklerini tamir etmeye çalışıyor, her yer kırpık, iplik parçası. İki ucu bir araya getirilmemiş hatıraları, yazdıktan sonra yırttığı kağıtların üzerindeki cümlelerinden koparılmış kelimeleri etrafa saçılmış. İnsanları anlamanın ve anlatmanın zarif araçları olarak gördüğü sözlükler, içlerinde bir araya getirildiklerinde hayatın sırrını takdim edecek sözcükler. Cemil kelimeleri doğru yerlerine oturtarak tutturduğunda teğel izi belli olmayan, hiç sızdırmayan bir gerçeğe, bir anlama ulaşacak, kendini 'tamam' kılacak.

Janet Frame’in kahramanı Grace Cleave de insanları anlamak konusunda dertli. (Frame’in aslında kendi deneyimini kaleme aldığını düşünecek olursak) en girift, erişip tasvir etmesi en zor hisleri sözcüklere tercüme etmekte olağanüstü bir yetenek sergilerken, başka insanlarla karşılaşıldığında edilen en basit, en gündelik sohbetler bile kendi içine kaçmasına sebep oluyor. Grace’in kelimelere sarılmasının, kendini yazarak ayakta ve hayatta tutmasının nedeni de Cemil’den farklı değil bu manada.

Toplum içinde var olmak, kendini ifade edebilmek Cemil için de, Grace için de zorlu bir mücadeleden, sıkıntıdan başka bir şey değil. İnsanlara mesafeli durmalarını ‘kibir’, kelimelere sarılmalarını da bir nevi ‘morfin ihtiyacı’ olarak tahayyül edemememin nedeni bu sanırım. Şahsen benim dünyamı yaşanır kılan böyle insanlar. Onlarla birlikte bu kurulu ‘insan’ dünyasından öteye, uzaklara kanat çırpabileceğimi hissediyorum.

5 yorum:

  1. Bu arada yeni fark ediyorum: Grace'in de, Cemil'in de anlamı 'güzel' : )

    YanıtlaSil
  2. Zumaya yazılarını özlemişim:) Cemil'e çok mu acımasız davrandım acaba, elime geçirmişken bir temiz hakladım mı diye düşünmeden edemedim şimdi. Gerçi bu yazıdan önce de düşünüp mualla'ya sormuştum.
    otobiyografik romanlar konusunda söylediğin çok doğru, insanın ruhunu ortaya serdiği, çırılçıplak kaldığı bir şeye dönüşüyor roman. ama ben cemil'i yine de bir karakter olarak düşünmek istiyorum. (yoksa başa çıkamayacağım:)

    Kibir derken insanlara karşı olan tutumundan yola çıkmamıştım aslında. Kendisini hayata göre konumlandırışından yola çıkmmıştım. Kendisi hareket etmek istemiyor (ilkeleri onu bağlıyor), sanki hayatın kendi çevresinde hareket etmesini bekliyor. Bunun gibi bir şeyi kastetmiştim.

    Bu arada Grace'i çok merak ettim. Janet Frame'in yazdıkları çok etkileyici geliyor bana. Türkçe'ye çevrildiyse grubumuza önersek mi acaba?

    YanıtlaSil
  3. aysel özakın'ın da "göçmen bir kuştu o," diye bir kitabı vardı. okumadım ama yazının başlığı aklıma onu getirdi.

    YanıtlaSil
  4. Güzel yazmışsın Zumaya. Cemil'e yüklendik biraz tartışmamızda. Ama bana öyle geliyor ki Cemil'e yakınlık hissedenimiz çok. Onun göçmen kuşluğunu anlıyoruz ve belki de bu yüzden, bu kurulu dünyaya karşı olan isyanımızı ona yansıtıyoruz. Aslında seviyoruz yani Cemil'i:)

    YanıtlaSil
  5. mandalina ve mualla, teşekkür ederim. aramızda hararetli tartışmalar yaratması güzel bir şey. bakalım bir daha hangi kitap böyle topluca bir coşkuya sebep olacak.
    janet frame'in yeni romanını yky basıyor, şubatta çıkar tahminimce. ismi 'bir başka yaza doğru'.
    aysel özakın'ı duymamıştım, ona da bakacağım.

    YanıtlaSil